Olur mu, Olmaz mı? İşte bütün mesele bu…

Geçen yıl tesadüfen keşfettiğimiz Olmaz Öyle Saçma Şey programının ve İlker-Nazım-Veysi üçlüsünün daha ilk videodan müptelası olduk. Hem yönetmen hem akademisyen olan İlker Canikligil’in iki öğrencisiyle beraber sinema-televizyon dünyasının derinliklerine ve tekniklerine nefret ettiğimiz didaktik tavırla değil de geyik muhabbetleriyle iniyor olması insanı hemen yakalıyor. Sinema-televizyon sektörüyle uzaktan yakından alakası olmayan sıradan izleyiciler olan bizim gibilerin bile rahatlıkla takip edebildiği ve üstüne de aydınlandığı bir tonda ilerliyorlar programda.

Bir yandan da İlker Canikligil’in süper ukala tavrı tabir yerindeyse güldürürken düşündüren cinsten 🙂 Bilgiyi sadece depolamışlara değil de bilgiyi hazmetmişlere özgü doğal ve insanı daha çok öğrenmeye iten bir ukalalık (Bknz…İlber Ortaylı). Sadece depolayanların tek motivasyonu kendilerini pazarlamak olduğundan onlarınki ezik ve yapay bir ukalalık olarak sırıtır ve rahatsız eder ya hep, işte bu öyle değil.

Olmaz Öyle Saçma Şey hakettiği ilgiyi görmeye başlayınca artık birer youtube ünlüsü (daha önce yaptığı işlerin ne önemi var!) haline gelen İlker Canikligil de adeti yerine getirmiş ve Tedx’de konuşma yapmış. Ama tabi ki gerçek bir kötümser (kendi tabiriyle gerçekçi) olarak Tedx’e neden karşı olduğunu ve aslında neden orada olmaması gerektiğini açıklamaya çalışarak giriyor konuya. En az İlker Canikligil kadar kötümser biriyle evli olduğumdan düşünüş şekli ve argümanlar oldukça tanıdık ve hemen hemen her gün karşılaştığım cinsten. Çoğu da doğru özünde. Ancak benim ikna olmadığım iki kısım var; birincisi istisnai senaryoları gerçekleştirenlerin de aynı yoldan geçtiği gerçeği, bir diğeri ise korkunun bazen sinsice gerçekçilik kisvesine bürünüyor olması.

Birincisi için İlker Canikligil sadece başarılı olanlara bakarak yanılırsınız diyor, haklı da, sadece bir şeyler yapabilmiş olanlara bakarak kendini ve şartlarını doğru anlamadan geleceğini doğru planlayamazsın. Ancak sadece istatistiklerle veya olasılıklarla ilerlemek de hayatın özündeki bilinmezliği ve rastlantısallığı kontrol etme çabasına dönüşebilir ve sonsuz sayıdaki ihtimali kendi algınıza veya hesaplarınıza indirgemiş olabilirsiniz. Konuşmada geçen “evren aslında düşman değil kayıtsız” doğru ama tek doğru o olmamalı. Evren kayıtsız olduğu kadar da sonsuz senaryoyla dolu. Ama daha da önemlisi hangi senaryonun hangi şartlarla hangi zaman diliminde gerçekleşeceğini tahmin edebileceğimiz bir hesaplama veya planlama yöntemi var mı emin değilim. Bu sebeple istisnaların içine düşenler de çoğunlukla sonunu planlamayan ve yapmakta oldukları şeyi adeta onu yapmaya zorunlularmış ruh haliyle yapmaya devam edenler oluyor.

İkincisi ise korkunun sinsiliği ve muhteşem kılık değiştirme yeteneğinden kaynaklanıyor. Bazen de çok basit ve insani korkularımızı yenemeyip, veya o duygu durumuyla  baş edemeyip onlara rasyonel kılıflar uydurma eğiliminde oluyoruz. Ama hemen altında yatan basit bir reddedilme veya beğenilmeme korkusu, ya da herkesin bize bakması veya bizimle ilgilenmesinden doğacak bir utanma olabiliyor. Olmaz öyle saçma şey demeden önce kendi özgüvenimizle veya öz değersizlik duygularımızla bir tatlı hesaplaşmaya girmekte fayda var.  Hatta bu konu videolarda Nazım ve İlker arasında sık tartışılan konulardan biri. Nazım’ın mükemmelliyetçilik kılıfıyla örttüğü beğenilmeme korkusu düzenli olarak madara ediliyor.

Ben bunlara ikna olmaya durayım, İC’nin konuşmada vurguladığı bir türlü kendisiyle yüzleşemeyen bir toplum oluşumuz ve olduğumuz yer, olmak istediğimiz yer ve olmamız gerektiğini düşündüğümüz yer arasındaki saçma açıklık konuları kesinlikle doğru. Özellikle oldukları yer ile olmak istedikleri yer arasındaki gerçekçi olmayan büyük aralık yüzünden ego şişiklikleriyle gezinen ve kendini de çevresini de heder eden insanlar iş hayatında en sık rastladıklarımızdan.

Bu arada İlker Canıkligil’in kendi sayfasında Tedx anısına dair anlattıkları ve diğer konuşmacıların veya salonun nahoş tepkileri de ilginçmiş, videodan salonun memnuniyetsizliği anlaşılmıyor ama konuşmada da geçtiği üzere kendisiyle yüzleşemeyen ve motive olmayı/etmeyi boş gaza gelmekle/getirmekle karıştıran bir toplumun farklı bir tepki vermesini de bekleyemezdik.

Sonsöz; program çok keyifli ve öğretici, İlker Canikligil huysuz ve tatlı bir adam, Veysi ve Nazım işinin ehli ve bilgili insanlar. Ama en güzeli, hepsi bilgilerini gerçekten öğretmek ve paylaşmak için kullanabilen, ego malzemesine dönüştürmekten kaçınan insanlar. Üretilen içeriğin kalitesinden ötürü de insan Internet’in tüm saçmalıklarına karşı ümitlenmeden edemiyor.

Yorum bırakın